TÜRKİYE’DE BİZANS MİRASI
TÜRKİYE’DE
BİZANS MİRASI
Bizans
kelimesini akademik olarak kullanmaktan hicap ederim. Çünkü bu kelime Doğu Roma
İmparatorluğu'na sonradan takılmış bir isimdir ve hiçbir Doğu Roma arşivinde bu
kelimeye rastlamayız. Çünkü her ne kadar kendine İmperium Romanum yani Roma
İmparatorluğu dese de yaşayış olarak Klasik Roma'dan oldukça farklılaşan bu
devlete Klasik Roma'dan ayırmak için Bizans kelimesi yakıştırılmıştır. Bu
devletin dini Ortadoks Hristiyanlıktır ve Latince etkisini kaybederek yerini
Yunanca'ya bırakmıştır. Fakat her ne kadar uyduruk da olsa kolaylık olması
açısından bu yazıda da zaman zaman Bizans kelimesini Doğu Roma'yı kastetmek
için kullanacağız.
Biliyorsunuz
ki biz Türkler büyük bir Bizans mirası üzerinde oturuyoruz. Hem Bizans'ın
başkenti hem de medeni bölgelerinin büyük bir kısmı bugün ülkemizin sınırları
içinde yer alıyor. Binaenaleyh mantıken bu imparatorluğun sanatına ve mirasına
yönelik en fazla araştırmanın bizim tarihçilerimiz tarafından yapılmış olması
gerekir. Lakin nedendir bilinmez bizde umumiyetle bir Doğu Roma düşmanlığı ve
reddimiras furyası vardır. Halbuki 1453'teki büyük fetihten sonra Fatih
kendine Roma Sezarı manasına gelen Kayser-i Rum demiştir. Bu Fatih'in kendini
Bizans'ın yasal mirasçısı ve devamı olarak görmesinden kaynaklıdır. Bu ünvanı
sadece Fatih değil halefleri de kullanmıştır. Kısaca tüm bunlara rağmen
maalesef birkaç spesifik isim hariç Türkiye'de önemli Bizantoloğumuz yoktur.
(İstanbul'da bulunan ve medeniyetlerin birbirinin üzerine nasıl inşa edildiğini gösteren mühim bir bina.)
Biraz Bizans kavramından ve bu imparatorluğun genel hatlarından bahsedelim. Yazının başında da bahsettiğimiz gibi imparatorluğun resmi adı Imperium Romanum yani Roma İmparatorluğu'dur, başkenti o zamanki adıyla Konstantinopolis ve imparatoru da Roma İmparatoru'dur. Bu İmparatorlar hiçbir zaman kendilerini Grek olarak görmemiş biz Romalıyız demişlerdir. Dolayısıyla da Roma İmparatorluğu'nun tek haklı varisçisidir. Gelelim Bizans kavramına. Bu kavram 16. Yüzyılda Alman tarihçiler tarafından muhtemeldir ki Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'nu Roma'nın haklı varisi gösterebilmek ve Doğu Roma'yı Greklerin imparatorluğuymuş gibi göstermek için uydurulmuştur. Evet özellikle 6. Yüzyıldan sonra İmparatorluktaki Grek etkisini yadsıyamayız fakat dediğimiz gibi bu devlet yasal statüde hiçbir zaman Grek olmamıştır. Grekçe dili imparatorluğun işgal ettiği bölgede çok yaygın bir dil olduğu için bu dil Lingua Franca'dır. Örneğin Ayasofya'yı inşaa ettiren Büyük İmparator Justinianus hiçbir zaman Grekçe'den hazzetmemiş sadece Latince kullanmıştır. Nasıl Selçuklu İmparatorluğu'na tebaasından ötürü Fars diyemezsek Bizans'a da Grek diyemeyiz.
Bir diğer ilginç nokta da özellikle doğulu tarihçilere göre, Bizans'ın da kurucusu kabul edilen ve İstanbul'un da kurucusu olan İmparator Konstantinus Hristiyanlığa ilk geçen Roma İmparatoru olarak Hristiyanlıktaki üçleme inancını kabul etmeyip vahdete ermiştir ve bu İslamiyet'in gelişinden önce olduğu için bizim sultanlarımız tarafından ehli iman kabul edilip ismini kullanmakta bir bahis görülmemiştir. Örneğin şehrin adı 3. Mustafa'ya kadar Konstantiniyye olarak kullanılmıştır. Yani bizim klasik tarihimizin ne Konstantinus ile ne de Doğu Roma ile bir sorunu yoktur. Fakat sonradan bize kötü bir Bizans algısı yerleşmiş ve hiç sayılmaya başlanmıştır. Bu kabul de hem müziğimizin, hem saray teşkilatımızın, hem mimarimizin bazı noktalarının havadan gelmiş gibi gözükmesine yol açmıştır. Misal Osmanlı cami mimarisi büyük oranda Bizans kilise mimarisine dayanır. Zaten fetihten sonra birçok Roma kilisesi minare eklenmek suretiyle camiye çevrilmiş ana binaya dokunulmamıştır. Öbür yandan eğer Bizans dini müziğini oturup dinlerseniz bizim cami musikimize ne kadar benzediğini fark edersiniz. Örneğin Tropos Bizans Korosu'ndan Docastikon of Great Vespers yahut Foni Kyriou epi ton ydeton eserini dinlerseniz bizim Segah Peşrevlerimizi andırdığını göreceksiniz. Bunun sebebi pek tabii bunun bu coğrafyanın müziği olması ve iki medeniyetin de bir yerde bu coğrafyanın medeniyeti olmasından kaynaklıdır.
Devletler arasında
konjonktürel düşmanlıklar ve savaşlar aynı coğrafyada yaşayan bu iki
medeniyetin birbirini etkilemesini doğal olarak engelleyemez. Biliyorsunuz ki
Fatih fetihten sonra şehir halkına özgürlüklerini iade etmiş ve Ortadoks
dünyasının merkezinin İstanbul'da kalmasına da izin vermiştir. Bugün hâlâ Ortadoks Rum Patriği İstanbul'da ikamet etmektedir. Hatta Kurtuluş Savaşı
yıllarında Milli Mücadele'ye Yunan ordusuna karşı destek veren Türk Ortadoks
Patrikhanesi vardır ve kurucusu ilk TBMM'nin açılışında da Atatürk'ün yanında
olan I. Eftim sonraki adıyla Zeki Erenerol'dur. Bunlar milletler arası
hoşgörünün devam ettiğinin örnekleridir.
Özetle medeniyetler birbirinin üzerine inşa edilmiştir.
Bu yüzden yıllar içinde bu bağlar toplum tarafından unutulsa bile kültürel
olarak yaşamaya devam eder. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan
itibaren coğrafi konumu ile Bizans ile yakın ilişkiler içinde olması ve daha
sonra onun kapladığı topraklarda yüz yıllar boyunca hakimiyet kurmuş olması pek
tabii olarak kültürlerin de bir yerde iç içe geçmesine sebep olmuştur. Bu
toplumlar için bir hicap sebebi değil onur duyulacak bir zenginliktir. Tarihçilerimizin
de bu duruma geniş bir perspektiften bakarak tarihi bir bütün olarak ele alması
gerekmekte ve karşılaştırmalı bir Osmanlı-Roma tarihi oluşturmaları
gerekmektedir. Çünkü Osmanlı, Roma medeniyeti üzerine kurulmuş bir Türk
İmparatorluğudur. Bu ilişkiler ortak bağlamda seküler olarak ele alındığında
sanıyorum ki daha kapsamlı bir Osmanlı-Bizans öğretimi yapılabilecektir ve bu
da gençlerin olaylara tek taraflı değil çok yönlü bir şekilde bakabilmesini
sağlayacaktır.
KAYNAKÇA:
Montesquieu, Roma'nın Yücelik ve Çöküşü Üzerine Düşünceler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2023, İstanbul.
Semavi Eyice, Fatih Altaylı, Teke Tek, Habertürk, 27.12.2009.
İlber Ortaylı, Semavi Eyice, Zaman Kaybolmaz, Habertürk,
01.08.2011
Feyzi,
A. (2017). Tanzimat Döneminde Geleneksel Türk Müziği - Bizans Müziği “Kuramsal
Benzerlikler Üzerine Bir İnceleme”. Bilig(81), 261-294.
Yorumlar
Yorum Gönder