25. saat
gün ortasında güneşi batarken görmüşler.
karanfil sokakta bir daire düşün, ışığını yakmamış
elli yedi yaşında bir kadın
ömrünü bir pencere kenarında geçirmiş.
her gün bir ayna kırmış o evde
her gün kalbini kırmış.
her gün birini beklemiş, bir haberi
aynı şarkıyı kasetçalarında oynatmaktan bıkmamış hiç, çünkü alışmış.
alıştığını sanmış, korktuğunu bile bilmeden
bütün sanılgılarını yeşil bir çekyatın altında bir ömür tutacağını sanmış.
bu bile dahil.
saçlarında aklar, gözlerinde tanımadığı bir ton yabancı gölge
kapısını hiçbir misafire açmamış, kendine bile
televizyonunun üstünde camı kırık bir çerçeve, onu bile atmamış yıllardır.
annesinden uzak büyümüş, aynı evin içindeyken
büyüdükçe ona benzemiş, yaşlandıkça o olmuş
kaçtığı ne varsa başına gelmiş, kendine bile söyleyememiş
evinin duvarları da sarıymış, perdeleri kapalı
aydınlıklarıyla hiç tanışmamış.
ışığını yakmamış çünkü onun karanlığı çoktan oradaymış.
sonra bir an, bir ömür gibi gelmiş.
tülün arkasından gözlediği o yola neden hiç çıkmadığını sormuş kendine
lisedeki o kumral çocuktan neden kaçtığını,
üniversiteden sonra neden hiç çalışmadığını,
köşedeki orkideye bakmayı ne zaman bıraktığını,
ve yıllarca babasının çalıştığı o fabrikanın ne zaman kapandığını hiç cevaplayamamış.
bir resim bile asmadığı duvarında guguklu bir saati varmış, çocukluğundan kalma
hep çalan o şarkıyı durdurmuş kadın.
son kez saatin sesini duyacakmış çünkü.
bilmenin verdiği kaçınılmaz cesaret,
itiraf etmiş.
yaşamaktan korktuğunu ve korkmaktan yaşayamadığını.
çünkü her şeyin sonundaymış artık, geç kalmış, kendinden pişmanmış.
hem yapayalnız yaşamış hem de herkesten kalabalık
tabii buna yaşamak denirse.
gülümsemiş kadın,
ne bir an varmış elinde artık ne de bir ömür.
her şeyin fazlasındaymış, hiçbir şeyin de.
meryem betül şahin
Yorumlar
Yorum Gönder