YÜZÜKLERİN EFENDİSİ VE ESCAPISM


"Remember the past, plan for the future, but live for today, because yesterday is gone and tomorrow may never come." 

- Luke the Evangelist



Evet konumuz oldukça açık sanırım, Yüzüklerin Efendisi ve escapism. Yüzüklerin Efendisi'ni aramızda bilmeyen, izlemeyen, okumayan yoktur. Bu sebepten ötürüdür ki escapism ve Yüzüklerin Efendisi dediğimde konuyu nereye getireceğimi az çok tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım. Konuya girmeden önce yine de hem Yüzüklerin Efendisi'nden hem de escapism kavramından biraz bahsedelim. 

Yüzüklerin Efendisi 20. YY'da yaşamış ünlü yazar John Ronald Reuel Tolkien'in (J.R.R Tolkien) kurguladığı Orta Dünya evreninin en ünlü hikayesidir. Eser, Hobbit isimli romanın devamı niteliğindedir ve Tolkien'in en önemli romanıdır. Keza Orta Dünya hakkında 10.000-20.000 sayfalık döküman çıkaran Tolkien sadece Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi'ni bizzat yayımlatmıştır. Geriye kalan kısma ne oldu diyeceksiniz, hayır yok olmadı. Bu kısımlar oğlu Christopher Tolkien tarafından düzenlenerek yıllar içinde yayımlandı. Bunların en önemlileri Silmarillion, Bitmemiş Öyküler, Beren ile Luthien, Gondolin'in Düşüşü gibi kitaplardır. Tolkien aslında bir dil bilimcidir ve bunun etkisi yazılarında görülmektedir. Örneğin Tolkien'in popüler kültüre kattığı en önemli kavramlardan ve Orta Dünya'nın da belki de en önemli ırkı olan Elflerin konuştuğu dil olan Elfçeyi bile yaratmıştır. Bu dilin kelime dağarcığı ziyadesiyle fazla olmakla birlikte sadece Elfçe konuşulan Orta Dünya forumları bile vardır. O kadar ki bu dil senaryoya göre tarihi dönemler içinde farklı coğrafyalarda, farklı halklarla Quenya-Sindarin gibi kollara ayrılmıştır. Dilin en büyük esin kaynağı da Fincedir. 

Olaylar Silmarillion ile evrenin yaratılmasından başlar. Her şeyin varlığından önce Iluvatar diğer adıyla Eru isimli bir tek varlık vardır. Daha sonra bu tek varlık Valar isimli yarı-tanrı varlıkları yaratır. Bunlar müzik ile evreni yaratmaya başlar ama bir sıkıntı vardır. Valardan olan Morgoth yani Melkor bu yapılanlara gıcık olur ve müziği bozarak kötülüğü ortaya çıkarır. Maiar ırkı yaratılır bunlar Valardan daha güçsüz olan varlıklardır. Örneğin herkesin bildiği Gandalf'ın da dahil olduğu İstari grubu ve Sauron maiara dahildir. Elfler Orta Dünya'nın uzak doğusundaki Cuiviénen'de yaratılır ve Orome tarafından Valinor'a davet edilirler. Bir kısmı gitmeyerek Orta Dünya'da kalırlar. Sonradan onlar da Eru'nun cennetvari tasarladığı Valinor'dan ayrılırlar. Ayrılmanın sebebi Silmarillerdir. Silmariller ise evreni aydınlatmak için var olan iki ağacın ışıklarının bir madde içinde hapsedilmesiyle yapılmış nadide mücevherlerdir. Bunların yapımcısı Feanor isimli yetenekli bir elftir. Daha sonra Melkor elfleri bozarak orkları yaratır. Türlü olaylarla insanlar, cüceler ve birçok yeni ırk ortaya çıkar. Bunun yanında garip olaylar da vardır hani. Örneğin dünya ilk yaratıldığında düzdür sonradan ovalleşir. Daha sonra Melkor ve diğerleri arasında birçok savaş yaşanır. Buralar o kadar detaylı anlatılır ki Roma tarihi okuyor zannedersiniz kendinizi veya Homeros falan. Neticede Melkor yenilerek boşluğa hapsedilir ve Valar evrene karışmama kararı alır. En son Sauron ortaya çıkar. Dediğimiz gibi Sauron bir maiadır ve tüm savaşlar boyunca Morgoth'un yanında yer almıştır. Onun en büyük hizmetçisidir. Efendisinin boşluğa hapsedilmesinin ardından ortaya çıkan Sauron güç yüzüklerini yapar elf kılığına girerek. Amacı: Güç yüzüklerini dünya üzerindeki halkların önemli hükümdarlarına dağıtmak ve onları gizli gizli yaptığı tek yüzük ile birbirlerine bağlayarak kendine köle etmektir. Burada şu meşhur söz karşımıza çıkar:

  
“Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a,
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda,
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda” 

Fakat olaylar beklenmedik bir şekilde değişir. Elfler, insanlar ve cüceler Sauron'a karşı çıkarak Son İttifak güçlerini oluştururlar. Uzun süren Mordor kuşatmasının ardından kendi yaptığı Barad-dur isimli kulesinden çıkmaya zorlanan Sauron yenilir ve tek yüzük parmağından kesilerek alınır. Savaş neticesinde ittifak güçlerin en önemli komutanı olan ve elflerin son yüksek kralı Gil-Galad düşmüş ve arkasından ağıtlar yakılmıştır:

Gil-Galad bir Elf Kralı'ydı
Ozanlar hüzünle söyler olanları
Son kraldı o Dağ ve Deniz arasında
Hükmederdi adil ve özgür bir krallığa
Uzundu kılıcı Mızrağı sivri
Uzaklardan seçilirdi parlayan miğferi
Sayısız yıldız, göklerin tarlasında
Görünürdü gümüş kalkanının aynasında
Ama ayrıldı gitti uzun zaman önce
Kimse bilmez şimdi nerede
Çünkü düştü yıldızı karanlıklara
Gölgelerin hükmettiği Mordor'a

Yüzük insan kralı İsildur'a geçer ve burada klasik olan “yüzüğün kendi iradesi vardır” durumu ortaya çıkar çünkü Sauron gücünün büyük bir kısmını yüzüğe hapsetmiştir ve Sauron fiziksel olarak yok edilse dahi yüzükle var olmaya devam etmektedir. Bu yüzden yüzüğün mutlaka yok edilmesi gerekmektedir. Elf komutanı Elrond, İsildur'u o an Orta Dünya üzerinde ateşiyle yüzüğü eritebilecek tek yer olan -aynı zamanda yüzüğün yapıldığı yer de olan- Gorgoroth'a yani Hüküm Dağı'na götürür. Orası aktif bir volkandır. Yanardağa gelen İsildur yüzüğün büyüsüne kapılmıştır ve Tek Yüzüğü savaş ganimeti olarak alacağını söylerek atmadan ayrılmıştır.

Daha sonra İsildur yüzüğün ihanetine uğrayarak orklar tarafından tuzağa düşürüldü ve öldürüldü. Yüzük İsildur'un parmağından kaybolarak Ferah Nehir'in derin sularında kayboldu. Yıllar yılları kovaladı, yüzyıllar yüzyılları, bu sürede halklar barış içinde yaşadı. Ama bir gün Smeagol isimli bir hobbit yüzüğü tesadüfen buldu. Ve yüzük ona uzun bir ömür bahşetti fakat buna karşılık Smeagol aklını kaybederek karanlık mağaralarda yaşamaya başladı. Çiğ balık gibi pis şeylerle beslenerek hobbitliğini kaybetti ve sonuç olarak Gollum'a dönüştü. Günün birinde yüzük zamanının geldiğini fark ederek Gollum'u terk etti. Ama yüzüğün hesaba katamadığı bir şey oldu. Gandalf tarafından Yalnız Dağ'daki ejderhayı yok etmek üzere yola çıkarılan Thorin Meşekalkan ve kafilesi oradan geçiyordu. Dağlarda kaybolup derinlere inen birisi vardı. Bu kişi son anda kafileye Gandalf tarafından seçilmiş olan hobbit Bilbo Baggins'ti. Bilbo yüzüğü buldu ve yanına aldı. Yüzük Bilbo'ya da uzun bir ömür verdi. Çevresindekiler yaşlanmasına rağmen genç kalan ve arada bir ortadan kaybolan Bilbo'ya tuhaf gözlerle bakıyordu. Ama yüzük Bilbo'yu yeterince delirtemedi. Bunun sebebi belki de şatafatlı hayattan uzak yaşayan, kendi halinde tatlı bir halk olan hobbitlerden olmasındandı. Çünkü onun için gücün önemi yoktu. Bu, belki de hayatımızda ders çıkarmamız gereken bir olaydır ha?
  
Nihayet Bilbo, 111. yaş gününde çok büyük bir parti vermeye karar verdi ve burada Yüzüklerin Efendisi romanında anlatılan olaylar başladı. Daha fazla ''lore'' hakkında bilgi vermek istemiyorum çünkü serinin ağır hayran kitlesi tarafından dayak yemek istemiyorum. Çünkü gerçekten çok detaylı ve zor anlaşılır bir hikayesi var evrenin. Bildiğiniz ansiklopedi gibi kitaplardan bahsediyoruz. Yanlış bilgi verdiysem hayranların affına sığınıyorum ve devam ediyorum.
  
Şimdiki konumuz ise escapism. Yazının ana konusuna gelmeden önce escapismi anlamamız gerekiyor. Buradaki kritik kavramımız ''Kaçış''tır. Escapismin tanımı şudur: ''Bizi günlük hayatımızın sorunlarından koruyan, bazen kendimizi gerçekte olduğumuzdan daha önemli, daha güçlü, daha iyi birisi olarak hayal etmemize olanak sağlayan, eğlencenin temel aracıdır.'' Kaçmak istediğimiz temel şey genellikle anksiyete, suçluluk, utanç, öfke, değersizlik hissiyatı gibi şeyler olabilir. 

Escapism bir çeşit ruhsal terapidir kendi kendimize yaptığımız. Gerçeklerden, hayatın zorluklarından sanal gerçeklerimize ve hayal dünyamıza sığınmak. Bu süreçte kaçmakta olduğumuz gerçeklerin daha büyük bir sorun haline gelip ileride üzerimize kara delik gibi çökebileceğini bilsek de bunu yapmaktan kendimizi alamayız. Bu kaçış kimimiz için müziktir, kimimiz için oyundur, kimimiz için kitaptır, kimimiz içinse hayallerdir. Benim de çok sevdiğim bir sanatçı olan Michael Jackson'dan bir alıntı yapmak istiyorum ona göre kendi yaptığı müziğin amacı escapism’dir:

 “Escapism- that’s what I like. I’m not so crazy about the reality of everything.''

Kendimden örnek verecek olursam: Hayatımın belli dönemlerinde herkesten, her şeyden kaçmak ve bir anda yok olmak isterim. Yalnızlık bazen bir ihtiyaçtır kendi bilinçsel varlığımızı fark etmemiz adına. İnsanın üstüne gelen zorluklardan kaçması da kimi için bir ihtiyaç kimi içinse korkaklıktır. Ama ben şahsım adına korkaklık olarak değil ihtiyaç olarak bakıyorum. Tabii ki demek istediğim gerçeklere gözümüzü kapatalım, hayal dünyamızda yaşayalım değil. Şu ölümlü dünyada kimin kısa süre için de olsa gerçeklerden kaçmaya, kafasını dinlemeye ihtiyacı yoktur ki? Dozunu ayarladığımız takdirde bu bizim için faydalıdır kanımca. Zaten bu dozunu ayarlayamama durumuna self deteption deniyor -yani kendini kandırma gibi- ama burada ona girmiyoruz.

Şimdi ana konumuza dönecek olursak, Yüzüklerin Efendisi'ni küçükken bize anlatılan masallara benzetebiliriz. Hani o küçükken derdimiz tasamız olmayan yıllarda, soğuk kış günlerinde, anneannemizin bize uyumakla uyumamak arasında gidip geldiğimiz sıralarda anlattığı, bizi dünyadan alıp götüren, çok az yaşamış olduğum için özlemini duyduğum masallara. Yüzüklerin Efendisi ise benim için bu masalların yetişkinlere hitap eden halidir. Bütün bu kurmaca gerçekliğin içinde kendine yer bulmak ve maceraya akıp gitmek. Kimi kendini elflerin arasında Ayrıkvadi'de hayal eder, kimi Shire'da pipo içerken kimi ise Rohan'ın uçsuz bucaksız bozkırlarında at koştururken. Kimi Yüzük savaşında Gondor'da Aragorn'un yanında asker olmak ister, kimi Kuyutorman'da Legolas ile ork avlamak, kimi Shire'da ağaçların altında Bilbo'dan masal dinlemek, kimi ise Ayrıkvadi'de Arwen ile şiir yazmak. Sizi tutan kimse yok, olmak istediğiniz kişiyi seçmekte özgürsünüz. Kaçın gidin dünyanın stresinden sıkıntısından, kendinizi Orta Dünya'nın sihirli kollarına emanet edin, o sizi bir yere götürecektir emin olun.

Filmler de gerek müzikleriyle, gerek oyuncu kadrosuyla, gerek çekilen yerlerin güzelliği ile bu yalancı gerçekliği destekler niteliktedir. Lord of the Rings'in muazzam müziklerini hepiniz bilirsiniz; Concerning Hobbits, The Ring Goes South, Thé Council of Elrond ve dahası. Anımsayamadıysanız mutlaka açın bir dinleyin. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Kitaplar ise bambaşka bir evren. Sadece filmleri izleyenlerdenseniz mutlaka kitaplara da bir şans verin, aradığınızdan fazlasını bulacaksınız.
  
"Yazmak, bugüne kadar yaptığım şeyler içerisinde bana hiç acı çektirmeyen tek şey."

Yukarıdaki alıntı Tolkien'e ait. Yani bu kurmaca dünyanın yaratıcısına. Kendi kaçışını bize bu şekilde anlatıyor. Dünyada kimse bize mutluluğu, huzuru garanti etmiyor. Dünya acı ile dolu ve kendi yaptığımız her şeyi yine kendi ellerimizle yok ediyoruz. Hâl böyle iken kim mutluluğu garanti edecek cüreti kendinde bulabilir? İnsanlar normal olmadığımızı söylüyor olabilir çünkü biz basit şeylerden mutlu olmayı tercih ediyoruz. Kısaca biz de Tolkien'le beraber kaçıyoruz. Belki de filmleri defalarca izlemiş olmamıza rağmen sıkılmadan tekrar tekrar aynı heyecanla izlememizin sebebi de budur. Arkadan Frodo ayrılırken çalan ''The Journey to the Gray Havens'' isimli müziği açıp hayallere dalan tek ben değilimdir sanırım.

Kendinizi bir dünyada hayal edin; yaratılmasından savaşlarına, türlü maceralar sonucu nihai barışına kısaca her şeyine tanıklık ettiğiniz. Kim kaçıp gitmek istemez ki? Sizinle bir bütün olmuştur artık o dünya, girdiğinizde çıkmak istemezsiniz.

Yüzüklerin Efendisi'ni ilk izlediğim zamanı hatırlıyorum. Favorim Legolas'tı. Onun gibi ok atmak, ata binmek, kara basıp iz bırakmamak istiyor, onun kadar zarif olmak ne güzel olur diye düşünüyordum. Hatta bir arkadaşımı ikna edip bir kısa filmde Legolas olarak rol almayı bile düşünmüştüm. Ama ne ben Legolas'ı oynadım ne de o kısa film çekildi. Fakat ben kendi dünyamda hep Legolas olarak hayal ettim kendimi. Dertlerimi unuttum.

Ne edebiyat yaptın be alt tarafı kitap/film, oku/izle geç diyebilirsiniz. Haklısınız, sanırım gitme vakti geldi. Hay aksi saat de kaç olmuş, proje ödevim vardı. Gidip de yapayım...


''Daha çoğumuz yemeğe, neşeye ve şarkıya; saklanan altınlardan daha fazla değer verse idi, dünya daha şen bir yer olurdu. Ama kederli de olsa şen de, şimdi bu dünyadan ayrılmalıyım. Elveda!''


Ömer Özdemir

Yorumlar

Popüler Yayınlar