Wolfgang Amadeus Mozart

MOZART ÜZERİNE 

    Wolfgang Amadeus Mozart, bu ismi söylemeden iki kez düşünmek lazım. Çünkü Mozart, sanatçı kelimesinin gerçekten sözlük karşılığı olabilecek bir adamdır. Müziğe, sanata adanmış bir ömür ve yaşamın verdiği zorluklar... Mozart 35 yaşında gencecikken ölmesine rağmen hayatını o kadar verimli geçirmiştir ki tüm eserlerinin sayısı 600'ü geçer. Herkesin kulağına kazınmış melodiler Mozart'ın zihninden çıkmıştır. Örneğin: Türk Marşı olarak bildiğimiz ve Türkiye'nin uluslararası toplantılarda bile kullandığı Rondo Alla Turca, bunun dışında Eine Kleine Nachtmusik, Saraydan Kız Kaçırma, Figaro'nun Düğünü, Don Giovanni, Requiem, 40. Senfoni ve diğer birçok kulağa kazınmış eser. Herkes hayatının bir döneminde gerek ders çalışırken, gerek uyumaya çalışırken klasik müzik sevmese bile Mozart'ın eserlerine başvurmuştur diye düşünüyorum. Şimdi bu dahinin hayatını ve sanatını biraz derinden inceleyelim.

    Mozart 1756 yılında Salzburg'da doğdu. Babası Leopold Mozart da bir müzisyendi ve bunun da sayesinde Mozart daha küçücükken olağanüstü yeteneklerini gösterme fırsatı buldu. Beş yaşında keman ve piyano konusunda yetkin hâle gelmiş, beste yapmaya başlamış, 6 yaşında da ilk operasını kaleme almıştı. Gençliğinde Avrupa'da pek çok kez seyahat yaptı ve kendi eserlerinin alıcılarını bulmaya çalıştı. En büyük ilham kaynakları da Johan Sebastian Bach'in eserleri idi. Mozart'ın çok keskin bir zekası vardı ve müziği özgündü. 

    Nihayet 1780 yılında Mozart Viyana'ya gelir, burada şöhreti vardır ama maddi dayanağı azdır. Hatta 11. Piano Sonatı'nın 3. Bölümü olan Rondo Alla Turca'yı yani bilinen adıyla Türk Marşı'nı da burada iken Türk mehterinden etkilenerek bestelemiştir. 1782 yılı Mozart'ın kariyerinin en parlak yılıdır belki de. ‘Die Entführung aus dem Serail’’ yani ‘Saraydan Kız Kaçırma’’ operası mükemmel bir başarıya ulaşır. Opera, Akdeniz'de bir Türk sarayında geçmektedir. İlgilisine izlemesini tavsiye ederiz. Eserlerinin birçoğunu Viyana'da bestelemiştir. Yine Viyana'da 1791 yılında henüz 35 yaşında çok genç iken hayatını kaybeder. Ölümü çok fazla kez romantikleştirilmiş ve komplo teorilerinin odağı haline getirilmiştir. Kimine göre trişinozdan ölmüş, kimisine göre de zehirlenmiştir. Hatta bitiremeden öldüğü Requiem'i kendi ölümünü hissederek bestelediği söylenir ki gerçekten dinleyen kişi ölümün acımasızlığını ve karanlığını iliklerine kadar hisseder.

 “Ölümün tadı dudaklarımda. Bu dünyadan olmayan bir şeyi hissediyorum.” 

    Şimdi biraz sanatına bakalım. Mozart klasik dönem dediğimiz sanat akımının müzik alanındaki en büyük temsilcisidir. Burada klasik dönem dediğimiz zaman sözsüz enstrümantal müzik değil, sanat akımı olan Klasik Dönem akıllara gelmelidir. Klasik Dönem müzikte ise Barok dönemdeki gösteriş, çok süslülük, şatafat, aşırı kuralcılık yerini doğallığa ve bireysel özgürlüğe bırakmıştır. Barok dönemdeki ''bestekarlar soylulara hizmet eder'' algısı zayıflamış ve müzik halka da inmeye başlamıştır. Mozart'a tekrar dönersek, Mozart'ın eserlerinde hareketlilik ve coşku hakimdir. Eserleri çağlayandan akan su misali coşkulu ve gürül gürüldür. Dinleyene huzur ve ferahlık verir. Özellikle romantik döneme geçiş döneminin bestecisi olan Beethoven ile çok fazla kıyaslanır. Her ne kadar bu kıyaslama yersiz de olsa aralarındaki farkı anlamak ve Mozart'ın sanat anlayışını göstermek için yararlıdır. Beethoven'ın müziğinde genel bir sükûnet ve melankoli hakimdir. En spesifik olarak bunu Moonlight Sonata'da görebilirsiniz. Ama dönüp Mozart'ın Figaro'nun Düğünü operasını veya Eine Kleine Nachmusik'ini dinlediğiniz zaman Mozart'ın eserlerindeki parlaklığı, coşkuyu ve görkemi görebilirsiniz. Zaten Beethoven'ın özellikle erken dönem eserlerinde Mozart'ın etkisini rahatlıkla görebilirsiniz. Hatta Beethoven çocukluğunda Viyana'ya gitmiş ve burada Mozart'la çalışmayı hayal etmiştir fakat bir süre sonra geri dönmek zorunda kalmıştır. Mozart'la görüştüğünü söyleyenler olsa da kesin bir kaynak bulamamaktayız. 

    Bir diğer hayranlık uyandırıcı konu ise Mozart'ın el yazmalarında nadir durumlar harici silgi izine rastlanmamasıdır. Mozart'ın besteleri Mozart'ın kafasında başlar, biter ve son olarak sadece kağıda dökülürdü. Gerçekten çok büyük bir müzik dehasından bahsediyoruz burada. Sanırım sanat gerçekten bizim gibi normal insanların harcı değil. Biraz kafadan kırık bir dahi falan olmak gerekiyor sanırım. İşin ilginç yanı Mozart'ın eserleri şu an ne kadar paha biçilemez olsa da Mozart'ın yaşarken öyle çok zengin bir adam olmamasıdır. Tabii ki acındırılacak kadar bir yoksulluk da söz konusu değildi. Fakat genellikle yoksul bir şekilde öldüğü anlatılır. Hatta öldüğünde birçok borcu olduğu ve borçlarının çokluğu yüzünden kimsesizler mezarlığına gömüldüğü falan bile söylenmiştir. Kısaca Mozart da çoğu meslektaşı gibi yaşadığı dönemde kıymeti bilinmeyenlerdendir. Burada gerçekten sanatçılar arasında onları birbirine bağlayan bağlar olduğu çıkarımını yapabiliriz. Mozart'ın yaşamı bana Ben buradayım sevgili okuyucum sen neredesin acaba?” diyen Oğuz Atay'ı, yine meslektaşı olan ve ölümünden yıllar sonra tekrar keşfedilinceye kadar tozlu raflara gömülü kalmış olan Vivaldi'yi anımsatıyor. 

    Bu gerçekten üzerine düşünülesi bir konudur. Sanatçı olmak kolay bir iş değil ve gerçekten sanatçı olan kişilerin hayatları arasında çok büyük benzerlikler var. Okudukça bu benzerlikleri fark edebilirsiniz. Dediğim gibi sanatçı olmak bizim gibi normal insanların harcı değil. Cidden bir şeyler yaşamak, feda etmek veya hissetmek gerekiyor. Örneğin Michael Jackson'ın müzik uğruna çocukluğunu feda etmesi gibi. Çoğu insan rahat yaşamından feragat ederek sanata kendini adayamaz. Bu yüzden sanatçılar en büyük saygıyı hak ediyorlar. Sanırım bu yüzden hiçbir zaman kendimi sanatçı olarak niteleyemeyeceğim. Çünkü bu Mozart gibi isimlere hakaret olacak. 

Duygularımı şiirle aktaramam, şair değilim; kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, ressam değilim; düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, dansçı değilim. ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. ben bir müzisyenim.

 Ömer Özdemir

Yorumlar

Popüler Yayınlar